Dünyadaki finansal kuruluşların (ve ülkelerin) istediği düzeyde bir büyüme için doğru adımlar atılabilmesi ancak ekonomik ve siyasal istikrarın sağlanması ile mümkün olur.Oysa her gün sürprizler ve çatışmalara tanık olduğumuz dünyada, üretmenin unutulduğu veya unutturulduğu ortamda bunun nasıl olacağı düşündürücüdür.
Ekonomik büyümenin istikrar istediği gerçeğini bilerek, yaşadıklarımıza baktığımızda gün be gün değişen "kayan bir gündemle" yarının iyi okunamadığı bir ortam içinde iş dünyası bir tarafta ayakta kalmaya çalışırken, bir taraftan dijitalizmin getirdiği değişimlere ayak uydurmaya çalışıyor.
Son dönemde dünyadan uluslararası piyasadan gelen haberler de istikrarlı bir gündem yaratmıyor. Bizi çok yakından ilgilendiren euro bölgesinde pandemi kriziyle beraber ekonomilerinin kapanması, arkasından tüm dünyada gelişilebilecek ekonomik durgunluk sebebiyle ne gibi olumsuzların yaşanacağı bilinmiyor.
Keynes 23 Aralık 1923 tarihinde, Londra’da National Liberal Club’da verdiği konferansta diyor ki, “ekonominin üç tane şeytanı veya kötülüğü var, bunlardan birincisi gelir dağılımının bozukluğu. İkincisi, bekleyişlerde istikrarın olmaması, üçüncüsü ise işsizlik oranının yüksek bir düzeyde bulunması. İşte bu üç tane kavram bir araya geldiği zaman o ekonomide bırakın istikrarı, o ekonomide üç kötülük bir araya geliyor ve sonu hüsran ile bitiyor.” Keynes o konferansta tamda tüm dünyanın bugünkü durumun anlatıyor gibi değil mi?
İstikrarsızlık öngörme ve önlem almayı zorlaştırdığı için yatırımcıyı atalete iter. Elindeki imkânları koruyarak, beklenti içeresine girmesine yol açar.Yatırım isteklerinin öne çıktığı dönemler İstikrarın ve güvenin olduğu dönemlerdir.
O halde dünyanın bir ateş çemberinden geçtiği bu dönemde ne yapmalı:
Kıssadan hisse;
“Ateşi söndürmeye dişiyle su taşıyan karınca misali” faydalı olması ümidiyle,
Ekonomi politikaları günü kurtarmaya ve/veya sorunların sonuçlarını gidermeye yönelik olmamalıdır.Hep yangını söndürmeye çalışmamalı. Zamanlı politika tepkileri ile yangının çıkmasını önlenmelidir.
Sürdürülebilir büyüme ve refah artışına rekabetçilikle, verimlilikle, inovasyonla, iş yapma ortamının iyileştirilmesiyle ulaşılır. Yapısal sorunları çözmeye odaklanmalıdır.
Makro istikrarın sağlanması ancak fiyat istikrarı ve finansal istikrarın kalıcı olmasıyla mümkün olabilir. Para politikası, fiyat istikrarı ve finansal istikrar hedefi ile büyümenin dengeli ve sürdürülebilir olmasına katkı vermelidir.
Uzun süren yüksek enflasyon”ekonomide bütün kötülüklerin anasıdır”.İstihdamı olumsuz etkileyerek üretim kayıplarına neden olduğu gibi gelir dağılımında eşitsizliğe yol açar. Yani yüksek enflasyon altında istikrarlı büyümek mümkün değildir.
Sanayi yoğun üretim biçiminden teknoloji yoğun/bilgi temelli öğrenen ve gelişen üretim biçimine geçilmeli, tüketime dayalı ve emek yoğun büyüme modelinden vazgeçilmelidir.
Dış finansman ihtiyacına gerek duyan ve daha da önemlisi hali hazırda yüksek borçlu ve bu borçları çevirmek zorunda olan bir ekonomi kısa vadeli değil uzun vadeli yatırımları çekmelidir.
Pandeminin etkileri atlatıldıktan sonra ise temel hedef kesinlikle mali disipline dönüş olmalıdır.